Motown Hakkında:
Motown 1959'da Amerika'da kurulmuş bir müzik şirketi. 'Motor Town' un kısaltmasıdır ayrıca Detroit şehrinin takma adıdır. Müzik şirketinin en meşhur grubu The Supremes ve solisti Diana Ross'dur. Müzikal de Motown'un kuruluşunu ve kurucusunun Diana ile ilişkisi vs. gibi tüm Motown tarihini anlatıyor.
Oyun hakkında:
Danslar ve müzikler harika kesinlikle. Sahnenin hemen önünde olduğum için canlı orkestrayı da görme fırsatım oldu. Aralarındaki iletişim harikaydı. Dansçılar soluksuz ve harika bir performans sergiledirler. Dekorlar bu oyunda da çok güzeldi. Özellikle Motown'un binasını çok güzel dekore etmişler o ve onunla olan sahneler ayrıca hoşuma gitti. Sonlarına doğru sahneye iki tane izleyici alıp beraber şarkı söylüyorlar dikkat benim hemen önümdeki kızı kaldırdılar tam 'ay ben olsam şarkıları bilemez ağlardım' diye düşünürken benim gibi bir genç oğlanı kaldırdılar kıpkırmızı oldu. :) Oyuncuların çoğu siyahi çünkü bu müzik şirketi siyahiler tarafından kurulmuş. Seyircilerin bir çoğu da öyleydi işin aslı ve tüm şarkıları biliyorlardı. :) Bir kez daha izlemek isteyeceğim bir müzikal kesinlikle. Oyuncular özellikle de çocuk oyuncuları bir harikaydı. Oyunlar esnasında kayıt yapmak yasak olduğu için elimde fotoğraf veya video yok maalesef.
Oyunun trailer'ını linkten izleyebilirsiniz...
https://www.youtube.com/watch?v=7ScXWusn2AU
3 Ağustos 2017 Perşembe
Cardiff Gezi Rehberi
Yolculuk:
İlk tanışma:
Yeni insanlarla tanışmak normalde beni hiç germez ama hem yeni tanışıp hemde insanlarin evinde misafir olacağım icin haliyle geriliyorum ama neyse ki çok iyi insanlara denk geldik sıcacık karşılamalarıyla içimdeki tüm korkular silindikten sonra evlerine gittik. Odaya yerleştikten sonra yemek icin masaya oturduk. Sebzeli makarna ve zencefilli limonatanın ardından da tadini cok begendiğim icin tarifini kadından istediğim muhteşem kekten yedik. Yemek masasinda ertesi günün planını da konuştuk. Bize en başından müzeye gitmeyi onerdiler içimden “amaan pff müze geze geze icim şişti şu Londra’da arkadaş bide burda başıma çıktı!” Diye söylenirken müzeden bahsetmeye başladılar. Bu müze kocaman bir ormanlık alanın içine kurulmuş ozelliği ise Galler’in farklı yerlerinden farklı tarihlerde yapılmış evleri ve diğer sosyal yaşam binalarını tek tek sokup numaralandırıp müze alanının içine taşıyarak evleriyle, kiliseleriyle,okuluyla, firiniyla ve akliniza gelebilecek diger tum binalarla Galler tarihini en iyi şekilde anlatmak icin yeni bir köy kurmuşlar. Tabi bunu duyunca sabahı zor ettim.
St.Fagans ve Cardiff Bay Gezisi:
Cok yagışlı ve rüzgarlı bir bölge olduğu için gece boyu dua ettim tabiki. :) Ertesi gün sabah kahvaltısını saat 8’de yaptıktan sonra gittğimiz eve hediye olarak aldığım türk fincanlarini ve türk kahvesini tanıtmak ve nasıl yapıldığını öğretmek için bol köpüklü türk kahvelerini yaptım ve kahvelerimizi içtikten sonra düştük yollara. Cardiff çok büyük diyemeyeceğim ama kucuk de olmayan apartman sayısının sadece şehir merkezinde bile çok az olduğu bir şehir. Britanya’yi olusturan ulkelerin hepsinin ayrı ev tuglaları var muhtemelen kendi coğrafi özelliklerine göre evlerini korumak icin oluşturdukları özel tuğlalar. Coğu evin dışında da bu tuğlaları görmek mümkün hatta yeni yapılan binalarda bile tarihi dokuyu korumak ve yaşatmak adına bu tuğlalar kullanılıyor. Biraz ormanlık alandan yol gittikten sonra gayet modern görünümlü dışı cam kaplı müze binasını gördüm ve yine “aman bunun içinde ne olabilir ki diye düşündüm’ anlamanız çok zor olmamıştır heralde çok önyargılı bir insanım ve hiçbir zaman önyargılarım doğru çıkmadı. Bu da öyle oldu neyse ki. Bina sadece bir girişti, içinde hediyelik eşya dükkanından ve bir kafeden başka hiçbir şey yok. Binadan çıkıp asıl köye girdiğimizde koyunlar, inekler, bacasından duman tüten köy evleriyle karşılaşınca büyük bir şok yaşadım.
St.Fagans Museum
Müzeye girince önce sol tarafta kalan köy kısmını ziyaret etmeniz gerekiyor. Bu alanda bile bir evden diğer eve ya da binaya gitmek için 5-10 dakika yürümeniz gerekiyor.
Müzenin kurulu olduğu alanı yukarıda pembe dairemsi bir şeklin içine aldım. Bu müzedeki bir binayı yapmak çalışanların uzun yıllarını alıyor ve bunun için özel bir ekipleri var. Müzedeki bazı binalar şöyle;
kilise, çiftlik evi, ayakkabıcı, fırın, tüccar evi, değirmen ve daha birsürü şey vardı.
Burası lüks bir köy evi. Lüks olmasının sebebi ise hayvanlarla aynı çatı altında yaşamak zorunda olmamaları. Mobilyalardaki bazı detayların günümüzde bile olmaması estetik algımızı sorgulatıyor tabi...
Bu kocaman binayı bile tek tek taşımışlar. Bu bina maden işçileri tarafından aileleri ve kendileri için eğitim, toplantı yeri olmadı amacıyla 100 yıl önce yapılmış. İçinde kütüphane, toplantı salonu vs. gibi odalar var.
Binaların girişinde 3. fotoğraftaki gibi tabelalar var burdan binanın tarihsel gelişimini okuyabilirsiniz. Burası da okul binası binada çoklu eğitim yapıldığı için yani farklı yaşlar aynı anda eğitim aldığı için sıraların boyutları da farklı.
Tüm fotoğrafları yükleyip yazıyı sıkıcı hale getirmek istemiyorum ama bir bina gördük ve bizi gezdiren 65 yaşındaki Sian duygulandı. Bu bir ayakkabıcıydı. Fotoğrafını göstererek "bu ayakkabıcı bizim köydeydi, bina aynen duruyor rengi bile aynı. okul çıkışı ayakkabılarımı almak için buraya geldiğimi çok iyi hatırlıyorum" diye anlattı. Hala yaşayan böylesine gücel bir yeri ziyaret etmek harikaydı.
Müze girişinin sağ tarafındaki yerden bahsedersek burası da Winsdor ailesine ait bir evmiş. Winsdor ailesi o bölgenin zengin köklü ailelerinden. Ama evin sahibi Winsdor ölünce vergi borçlarından dolayı evi satmaya karar vermişler. Merak etmeyin hala zengin bir aile evlerinden sadece birisiymiş zaten. :)
Evin aşırı büyük ve süslü bir bahçesi var.
yukarıda askı gibi görünenler hizmetçi zilleri. Zilin hangi odadan geldiğini görüp ona göre hizmet götürüyorlarmış. Veee aşağıda bu evde hizmetçi olan birinin bir günü...
Hizmetçilikten de öte bir kölelikmiş...
Cardiff Bay:
Cardiff Bay:
Cardiff eski zamanlarda önemli bir ticaret merkeziymiş.
Şehir merkezinde mutlaka görün dedikleri bir diğer bina da bu stadyum. Milenyum stadyumu olarak geçiyor ama bizim sporla bir alakamız olmadığı için "ooo çok büyükmüş" demekten öte başka bir ilgi göstermedik.
Bu günü akşam yemeğiyle sonlandırdık.
Cardiff Şehir Merkezi ve Kalesi:
Cardiff Şehir Merkezi ve Kalesi:
30 Temmuz sabahı çok yağmurlu bir güne uyandık ve Cardiff kalesini görmek için yola çıktık.
Tarihini burdan görebilirsiniz. :)
Masallardaki gibi bir kale burası. Tepenin üzerinde görünen kalenin etrafı içi su dolu bir hendek ile çevrili zamanında içinde timsahlar da varmış düşmanları yem etmek için. :p Kalenin etrafında sağlam bir duvar var ve bu duvarda da kale halkının yaşadığı bir kaç kule var.
Bu kuleleri mutlaka görmeniz lazım. Cardiff'e gelirseniz kesinlikle ziyaret etmeden geçmeyin. Aşağıda kulenin içindeki odalardan bazı fotoğraflar var...
Burası erkeklerin kullandığı sigara odası verilem bölüm. Duvarlardaki çizimlerin hepsinin anlamı var.
Ben özellikle elinde güneş tutan melek heykelinden bahsetmek istiyorum. Güneşin geliş açısına göre sabah-öğle-ikindi-gece olduğunu anlamak için odanın dört köşesinde de bu heykellerden var. Örneğin burada güneş aşağıda bu taraf aydınlık olunca sabah anlamına geliyor. Odanın diğer köşelerinde de daha yukarda ve gece de de güneş saklanmış bir heykel var.
Bu kalenin 21 dil bilen en efsane kralının odasındaki banyo ve tuvaleti.
Burası çatı bahçesi adı verilen bölüm. Burada hem banyo yapıp hemde muhabbet ediyormuş sarayın hanımları.
Bu kaleyi de ziyaret ettikten sonra Cardiff'te yapılacak bişey kalmıyor ve eski bir çay evinde çay içip yola koyuluyoruz. Çok yapmurlu olan gün boyu dönüş yolunda gökkuşaklarını gördük. Tüm yorgunluğumuz üzerimizden gidiverdi. :)
The Comedy About a Bank Robbery/ Bir Banka Soygunu Hakkında Komedi
Merhaba sevgili okuyucu :)
Bu yazı bir tiyatro hakkında. Tiyatronun adı başlıkta görmüş olduğunuz isim. Londra'da bir çok eski tiyatro salonunda farklı oyunlar oynanıyor. Todaytix, Lastmınute gibi sitelerden veya uygulamalardan ya da tiyatronun gişesinden gidip biletleri alabilirsiniz. Biz Todaytix kullanarak normalden 10 pound ucuza aldık. Biletlerinizi alırken kısıtlı görüş yazan yerlere bilet almayın. Todaytix bu biletleri satmıyor gerçi 'RW' yazıyorsa bilet alacağınız sitede almayın çünkü özellikle bu oyun için sahnenin her tarafı aktif kullanılıyor. Ve dekorları harika, dekor değişimlerini oyuncular yapıyor bazı tiyatrolarda bu değişim teknolojiyle halledilmiş ama ben oyuncuların yaptığı şeklini daha çok beğeniyorum. Sadece dekorları ve değişimlerini görmek için bile bu oyuna gidebilirsiniz. Oyun hakkında spoiler vermek istemiyorum ama içinde hem komedi hem de bol miktarda heyecan bulunduruyor. Sürprizli sonuna da özellikle bayıldım tekrar izlemek istediğim oyunlardan biri kesinlikle. Oyun Criterion Tiyatrosundaydı ve oyun kadar salon da önemli tabi çünkü Londra'daki bir çok salon çok eski. Bu salon da çok eskiydi dekorasyonunu bile pek değiştirmemişler. O yüzden salonu görünce kendinizi direk eski İngiliz filmlerindeki kabarık etekli balkondan elindeki dürbünle oyunu izliyormuş gibi hayal edebilirsiniz. :) Londra'daki tecrübelerimi anlık takip etmek isteyenler instagram sayfama buyrun; kullanıcı adım: aysedaglioglu
17 Haziran 2017 Cumartesi
Doğa Severler İçin Londra'da Rota
İyi günler
Londra'da en sevdiğim şeylerden birisi de bol bol parklarda yürüyüp bol bol fotoğraf çekmek. Parklara bol bol dedim çünkü her köşe başı bir park. Ah bizim ülkemizde neden yok vah bizim ülkemizde neden yok bu yeşillikler geyiğine girmiyorum, sebebi doğası arkadaşlar. Bizdeki plajlar da bu zavallılarda yok. En sıcak olduğunu düşündüğümüz yaz aylarında bile 2-3 günde bir yağmur yağıyor bu memlekette. O yüzden ağaçlarımız kurudu derdi bunlarda yok bizde var. Buradaki yeşilin tonu bile suya doymuş canlı canlı bir yeşil. Neyse bu kadar güzelliğin arasında bol bol yürüyün Londra'dayken diye size bir günlük ağaçlıklı gezi rotası oluşturdum. Tabiki de kaldığınız yere göre bu plan değişebilir ama ben mutlaka görmeniz gereken parkları yazıyorum. Ben her aktivitemin sonu bir parkta bitsin istediğim için ona göre önerilerde de bulunacağım...
-Londra'da gezilecek yerler arasında Portobello market başta gelir. Sabah erken saatlerde burayı gezip sonrasında Holland Park'a geçebilirsiniz. Holland Park haritadan size küçücük ve çevre sakinlerinin kullandığı bir park gibi gelebilir ama özellikle bahar ve sonbahar aylarında harika manzalar görebilirsiniz. Parkın bir girişi ağaçlık bir ormanı andırıyor. Bu ağaçların arasında cıvıl cıvıl öten kuşlar ve karnı her zaman aç sincaplar var. Sincaplar için Londra'dayken her zaman yanınızda fındık fıstık taşıyın. Kuşlar için de marketlerde göreceğiniz "bird seed" lerden alabilirsiniz. Elimden kuş beslemek en büyük hobilerimden biri bu parklarda. Ağır çekimde kaydettiğim bazı videoları instagram hesabımdan (aysedaglioglu) izleyebilirsiniz. Bu ormanlık alanın içinde tabelalar var ve tabelaları takip ederek 'Kyoto Garden'ı bulun ve ziyaret edin. İçinde tavus kuşları ve kocaman balıkların olduğu bir havuz var. Burası bir Japon bahçesi aslında o yüzden bazı Japon orijinli ağaları da görebilirsiniz. Buradan çıkmak bence insanın 1 gününü alır. Ama baktınız gün henüz bitmedi ve hala vaktiniz var o zaman Hyde Park'a doğru yürüyüp en azından Kensington Palacr ve bahçesini görebilirsiniz.
-Hyde Park: Burası heryerde karşısınıza çıkan çok popüler bir park. Biraz popüler şeylere karşı gereksiz tavrımdan mıdır nedir bilmiyorum ama benim için çok güzel bir park değil burası. Çok büyük bir park olduğu için girişlerdeki bisiklet kiralama yerlerinden bir bisiklet edinin bence. Turist olarak geldiyseniz bir günde bitirmeniz çok zor ve yorucu olur. Ama benim gibi bir süreliğine Londra'daysanıx yavaş yavaş bir kaç günde gezebilirsiniz. Burada görmeniz gereken en güzel yer bence; Kensington Palace. Burada oturup bişeylet yemek benim en sevdiğim şeylerden. :) Onun dışında parkın her köşesi çok güzel. Burada atla dolaşan polisler görebilirsiniz. Parkın içinde büyük bir göl de bulunuyor buradan deniz bisikleti kiralayıp gölde turlayabilirsiniz. Burada sincaptan ziyade ördek ve kaz çok fazla. Onları beslemek için yanınıza ekmek almayı unutmayın. Özellikle çocuğunuz varsa çok eğlenceli olabilir.
- Regent's Park: Burası için de size şöyle bir önerim var. Öneri değil hatta mutlaka yapın :) Sabah kalabalık olmadan önce Camden Town'u dolaşın sonra da yiyecek alıp bu parka doğru yürüyün. Camden'dan buraya yürürken çok tatlı cafelerin olduğu bir sokak var. 10-15 dakika yürüyerek parka gidebilirsiniz. Parkın içinde benim en sevdiğim yer park içinde bulunan üniversitenin etrafı. Muhteşem huzurlu tüm kargaşadan bir anda uzaklaşabileceğiniz harika bir park. Bahar aylarında buradaki Sakura ağaçlarının olduğu bir bölüm var oraya da mutlaka gidin. York Bridge girişinden sola doğru yani göle doğru ilerlerseniz bu ağaçları mutlaka görürsünüz.
-Richmond Park:
Pek adı geçmeyen harika bir park. Adının geçmemesinin sebebi şehre uzak olması muhtemelen. Buranın en büyük özelliği ve tek numarası; geyiklerin, ceylanların doğal yaşam alanı. Onlar ortalıkta dolanırken sizde gezebilirsiniz. Ama çok çok büyük bir orman olduğu için her zaman görme şansınız olmayabiliyor. Nerede olduklarını bulmak biraz zor. Burayı yürüyerek gezmek çok zor bisiklet kiralayabilirsiniz ama o da biraz pahalı.
-Greenwich Park:
İçinde bir rasathane var ve ücretli giriş olan bu rasathanede başlangıç merdiyeninin geçtiği yer olarak kabul edilen bir sembolik çizgi vardır. Bunun nedeni meridyenleri İngilizlerin bulmasıdır. Bunun üzerine başlangıç meridyeninin kendi ülkelerinden geçtiğini söylemişlerdir. Aynı zamanda turistik bir kasabadır. Birleşik Krallık'ın en büyük deniz müzesi buradadır. Bunların hepsini de gezip parktan da muhteşem bir Londra manzarası görebilirsiniz. Özellikle günbatımını burdan izlemek harika.
-Swan Lane Park:
Burası benim evime en yakın park :) sakın zaman harcayıp da gelmeye kalkmayın hiçbir özelliği yok ama aslında çok özelliği var. Özelliğinin olmaması şu yüzden; Londra'da her eve yakın böyle bir park var. O yüzden Londra'da bulunduğunuz süre içersinde yakınınızdaki parkları keşfedin ve evde yemek yemek çay içmek yerine bu parkları kullanın tabi havanın izin verdiği sürece. :)
30 Nisan 2017 Pazar
Host Family UK
Buradan ya da okullarınız aracılığıyla yapacağınız başvurudan sonra size bir kaç tercih sunuyorlar. O tercihler arasından birini seçtikten sonra sizi bölge sorumlusuna yönlendiriyorlar. Bölge sorumlusu size en uygun aileyi seçtikten sonra müsait zamanı aileyle birlikte karar veriyorsunuz ve gezi başlıyor. Sanırım 60 pound bir ücreti var, sanırım diyorum çünkü King's College ilk ücreti ödediği için biz ücret ödemedik yol parası ve aldığımız hediyelik eşyalar dışında adamlar da evlat edinmiyor sonuçta sizi. :) Ayrıca evli çifler için de uygun bir program.
Biz Essex bölgesini seçtik. Chelmsfordda Liz ve David adında 60'lı yaşlarında bir çift bizi 2 Şubat günü tren istasyonundan arabalarıyla aldılar.
Bu da David.
Biz cuma akşamı gittiğimiz için bir merhaba faslından sonra odada uyuduk. Sabah uyandığımızda mısır gevrekleri ve kızarmış ekmek-tereyağı-reçel üçlüsüyle kahvaltımızı ettik ve yollara düştük. Bu programın asıl amacı İngiliz yaşantısını tanımak olduğu için köylerinde gezdik. İlk önce 150 yıllık bir ambara götürdüler bizi. Baya heybetli ve 'nasıl yaptınız bunu arkadaşım' dediğimiz güzel bir yapıydı. Orada baya oyalandık çünkü etrafı da güzeldi ve gezinmek istedik. Oradan ayrıldıktan sonra eve öğle yemeği için geri döndük. Gelmeden önce müslüman olduğumuzu söylediğimiz için vejeteryan bir menü hazırlamıştı. Çok lezzetli bir çorba yapmıştı ve yöresel bir ekmekle yine Essex bölgesine özel peynirlerle öğle yemeğimizi yedikten sonra gezimize devam ettik. İlk olarak Writtle isimli köye gittik. Buranın özelliği ilk radyo yayını yapılan yer olmasıymış. Daha sonra Maldon diye denizle nehrin birleştiği bir yer bu nehir Chelmsforda kadar geliyor. Bizim gittiğimiz dönemde suyu çekilmişti ve bu yüzden bütün gemiler çamura gömülü duruyorlardı. Bu gemilerden birini cafe olaran düzenlemişler burada kekimizi yiyip çayımızı içtikten sonra etrafta turlamaya başladık aniden açan hava ile kuşların dansları küçük kayıkların yarı sulu toprağa yansıması gibi güzel manzaralarla karşılaştık. Daha sonra akşam yemeği için eve döndük.
Maldon'dan fotoğraflar:
Akşam yemeği için eve geldiğimizde David hemen televizyonun başına geçti ve biz dışardayken kaydettiği Rugby maçını izlemeye başladı Liz ise Shepherd's Pie pişirmek için mutfağa geçti. Ne kadar ısrar etsem de yardım kabul etmedi. Evde iş bölümü yapmışlar yemekleri Liz yapıyor bulaşıkları David elinde yıkıyor. Çok da ısrar etmedim işin aslı düzenini bilmediğim bir evde ne yapabilirim ki. Kahve eşliğinde bir çeşit çörekle maçı izledim bende. Hayatımda gördüğüm en garip sporlardan biriydi anlam veremedim.
Bir gün daha bitmişti. Çok yorulduğumuz için yemekten hemen sonra sabah erken kalmak üzere anlaştık ve uyuduk.
Ertesi gün uyandık ve Thaxted'a gittik. Buranın özelliği evlerin dışının boyandığı ya da kaplandığı kireç, boya ya da hangi malzemeyse kendisinden desenli evleri olması ve köyün renk katalogundan seçilmiş renklerle boyanmış olması.
Daha sonra Finchingfield isimli bir köye gittik ve İngiliz kumpiriyle öğle yemeği yedik. Bu köy de bir önceki köye çok benziyordu ama biraz daha modern yapıları içinde barındırıyordu. Ayrıca tavan yüksekliğinden anlaşıldığı üzere eski ahırları modernize ederek çok değişik evler yapmışlar ve bunları 1,000,000 pound gibi uçuk fiyatlara satıyolardı.
Buradan sonra da Liz'in eskiden öğretmenlik yaptığı yakınlardaki bir köye götürdüler bizi çok yorgun olduğum için orayı hatırlamıyorum bile ve fotoğrafını dahi çekmemişim. Akşam yemeğinde Liz bize pizza yaptı. Ve ondan sonra yola koyulduk.
Liz ve David hakkındaki fikirlerimi de aktarmak istiyorum;
İkisi de her konuda çok bilgili ve hala gündemdeki konuları takip eden fikir yürüten dinç insanlar. Beyinlerini her zaman taze tutuyorlar. Bize karşı çok kibar davandılar. Harika bir gezi planıydı hem aşırıya kaçmadan çok yorulmadan gezdik hemde kültürlerine dair bir çok şey öğrendik. Önceden ingilizlerin fish/chipsinden başka bişeyleri yok diyordum. Ama gerçek şu ki onların da kendilerine ait geleneksel yemekleri, tatlıları, gezi alışkanlıkları, ev alışkanlıkları var. O yüzden bu tecrübeyi en güzel ailelerden biriyle tamamladığımızı düşünüyorum. Eğer İngiltere'de öğrenciyseniz ve bu programa başvurmadıysanız, hiç bir fikriniz yoksa sizlere tavsiyem; ANINDA BAŞVURUN!
Thank you Liz and David. :)
Bir de ufak video hazırladım. İzlemek isteyenler için youtube linki:
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





























































