13 Aralık 2015 Pazar

Chrismas(Xmas) Hazirligi?

Tabii ki de bu hazırlığı yapan ben değilim, hatta şu yaşıma kadar hiç ilgi duymadığım, Türkiye'deki kutlamaları da anlamsız bulduğum bir olay. Ama gelin görün ki (ciddi anlamda) burada 1 ay öncesinden başlayan bu hazırlıklarla neymiş bu kadar önemli olan Chrismas kutlaması diye ufacık araştırdım. Bizim güzelim Kurban ve Ramazan bayramlarımız gibi birşey aslında bu kutlama, çünkü kurs arkadaşlarımı 17'sinde eve davet ettiğimde "aman ne yaptın sen daha hediye almadık, şeker almadık bilmem ne" diye 2016'ya atıldım. 73 yaşındaki öğretmenimiz kızına ve oğluna hediyelerini alacak ve hindisini pişirip bissürü çeşit tatlı alıp yaklaşık 5 gün yetecek kadar yemek hazırlayacaktı. Çünkü uzun zamandır görmediği evlatları bayramda ona geleceklerdi. Gırgır şamata takılacaklardı, bütün İngilizler için bu tarihin yani 25 aralığın önemi büyük yani.
Bu hazırlıkların yanısıra sokakta da Xmas marketleri kuruluyor, bu marketlerde çok eğlenceli aktiviteler, antika eşyalar, orijinal takılar ve ev aksesuarları, bool bol tatlı ve farklı milletlerin yemekleri satılıyor. Acaba hangisine gitsek diye düşünürken Hampstead Town'daki marketi ilk sıraya koyduk ve yola çıktık. Günlük otobüs biletimizi aldıktan sonra Citymapper uygulamasından yararlanarak birden kendimizi Londra'nın dışında hissettiğimiz bir yere düştük. Sessiz sakin köy gibi bir yer, bunun neresinde market var diye düşünürken çok güzel bir kaç butiğe girdik ve ufak bir ara sokakta antikacıların, çiçekçilerin arasına düştük. Buraya geldiğinizde mutlaka uğramanız gereken yer:
Hampstead Antique Emporium. Normalde de olan bu ufak çarşı yeni yıl konseptine bürünmüştü. Çok özel düğmeler bulmak istiyorsanız girişteki düğmeciye "aman burası çok karışık" deyip kafanızı çevirmeyin. Saat şeklinde düğmeden tutun da neler isterseniz burada... Biraz pahalı ama; £5 bir tek düğme için. Bu bölgede ara sokaklara girip keşfetmenizi öneririm tam bir İngiliz mahallesi.

Sırada daha önceden adını çok duyduğum ama hiç gitmek nasip olmayan Barbican'da tasarımcıların ufak sergilerinin bulunduğu market var aslında market değil bir kültür merkezi. Babican'a giriş yaptığınızdaki Barbican Center'e dalıverin bu etkinlik ve daha fazlası için oldukça güzel bir etkinlik takvimi var buranın. Biz biraz oranın labirent binalarının arasında kaybolduk, kaybolmayı seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim çünkü orası kesinlikle normal bir yer değil. Kocaman bir gölün üstüne kocaman sütunlarla ve etrafına kocaman kocaman binalar yapmışlar.(ne çok kocaman kullanmışım) Kesinlikle çok değişik bir hikayesi vardır araştırıp sizlete de anlatırım inşallah. :) Neyse gelelim konumuza gerçekten çok ilginç olan pek bir tasarım görmediğim için burası favorim diyemem ama gidin görün bir kaç özel tasarım ve düşünceyle karşılaşacağınıza eminim. Biraz gölün kıyısındaki kafede bir şeyler içip binaları izleyin burada... 

Şimdi de benim her zaman favorim olan yer; London Bridge var. Zaten normalde de koca kafalı martılarıyla çok sevdiğim bir yer olan buraya bir de Chrismas marketi kurulmuş. Tabiki de görmek lazım. Öncelikle Marketin asıl yeri olduşunu düşündüğüm şöyle süslü üstü kapalı bir yer var;
Burada da uygun fiyatlı ve orijinal takılar, elinde kartlarıyla sihirbazlık yapanlar, bir köşede müzik çalanlar bulabilirsiniz. Öbür tarafından çıktığınızda da eğlenceye kaldığı yerden bir de İstanbul manzarasıyla yarışamayacak olan bir manzarayla devam ediyor. Burada farklı yörelerden lezzetler de var mutlaka deneyin derim, helal seçenekler de mevcut. ;) Çok güzel ufak dükkanlar var içlerinde envai çeşit ürün buraları da mutlaka gezin. Uzun uzun köprüleri, kuşları falan seyredin... Bir de ufak bir video var linkte, Teşekkür ederim :) 

12 Aralık 2015 Cumartesi

Londra Meselesi

Eşimin Ylsy bursunu kazanmasından sonra geldiğimiz Ingiltere'deki 2. yılımız. 1. senesini Cambridge'de geçirdikten sonra bir kaç ay önce Londra'ya geldik...
İlk bakışta benim için 'karışık metro hatları, o otobüsten in buna bin sonra ZX durağına git buna bin şu durakta in' olan bu şehire alışıvermeniz hiç de mesele değil. Kafanız karıştığında aldığınız ilk kahve kokusunun peşine düşün ve bir kahve alın elinize. Take away olsun ama ;) sonrasınde bırakın CityMapper isimli hayat kurtaran uygulamayı ve özellikle de Oxford street'te yürüyün. Gördüğünüz ilk parkta oturun ve az önceki kalabalıktan ne kadar çabuk doğaya geçtiğinize şaşırın. Bunların yanısıra çok güzel müzeleri olan bir şehir... Önümüzdeki yazıda size Victoria and Albert Museum'dan bahsedeceğim inşallah. Sakın ha Londra'ya alışveriş için gelmeyin, karşınızda gördüğünüz İngiliz'in akşam sütlü çayın yanında yemek için aldığı değişik kurabiyeleri denemek için gelin. 

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Avokado yetiştirme denemesi

Tembellik edip uzun zamandır yazmadığım için uzun bir aradan sonra; Merhaba! İngiltere'de çok severek yediğim ve faydalarını okuya okuya bitiremedim avokado'nun yetiştirildiği iklime bakınca bir Aydın'lı olarak memleketimin iklimini bu işe uygun buldum ve uzun bir süreç olan bu avokado yetiştirme işine başladım. Bir kaç blog ve sayfada okudum. Edindiğim bilgilere göre her avokadonun çekirdeği verimli olmuyormuş ve meyve vermeden süs ağacı olarak da kalabiliyormuş. "Olsun ben süs ağaçlarını da severim her türlü bağrıma basarım" diyerekten kolları sıvadım. Bu iş için gerekli olan malzemeler; 1 adet küçük kavanoz veya plastik bardak, 1 adet afiyetle yediğiniz avokadonun çekirdeği ve 3 adet kürdan. Öncelikle avokadonun kökünün çıktığı yer; yuvarlak olan kısmı. Yuvarlak olan kısım altta kalacak şekilde kürdanlarımızı fotoğrafta da gördüğünüz şekilde yaklaşık 1cm kadar çekirdeğimize saplıyoruz. İlk başta "o kürdan o çekirdeğe nasıl batacak" diye düşündüm ama hiç bir sıkıntı çıkmıyor merak etmeyin. Daha sonra yine fotoğrafta gördüğünüz gibi kavanoz veya bardağın içine çekirdeğimizi yerleştirip; çekirdeğin yarısına gelecek kadar su doldurup çok soğuk olmayan bir yerde bekletiyoruz. Ben 2 çekirdek denedim 2'sinin de köklerini 3 hafta sonra gördüm. Çocuklarınızla birlikte de yapabileceğiniz güzel bir deney, suyun içinde filizlenen kökü görünce bu mucizeye çocuklar gibi sevindim şahsen. Şimdiden herkese kolay gelsin. :)

 Sevgili çekirdeğim öncesinde pürüzsüz bir görünüme sahipti, suyun içinde bekleme süresinde bu tarz çatlaklar gayet normal.
   
Bu da yeni filizlenen avokado kökü. :)

9 Ocak 2015 Cuma

Türkiye'de genelde bakkalda, dolmuşta veya bahşiş olarak harcadığım bozuk paraların gözümde, İngiltere'ye gelene kadar 1 kuruşluk değerleri yoktu. Ama İngiltere'ye gelince işler değişti. İngiliz madeni paraları şunlar; 1 Penny, 2-5-10-20-50 Pens ve 1-2 £(pound). Her markete gittiğimde elimde 1 penny 10-20 penslerle dönmeye başlamıştım. Arkadaşlarımın kapılarının önünde atılmış gördüğüm bu değersiz paralar bana tabi ki ilginç gelmişti. Çünkü Türkiye'de bakkal amcaların para üstü olarak sakız vermesine ya da 9,99 TL'lik ürünleri 10 TL'ye almaya alışmıştım. Hiç düşünmemiştim o ana kadar 1 kuruş ne oluyor diye. İngiltere'de çok değerli olan bu paralar evde oradan buradan çıkmaya başlayınca canıma tak etti! hepsini doldurdum bir su şişesinin içine. 1 ay sonra bir sayayım dedim içinde 20£(pound) vardı. İşte o anda 24 yıl boyunca kaptırdığım bütün 1-5 ve 10 kuruşların pişmanlığını yaşadım ve başladım bozuk paraları biriktirmeye. Ara ara 1-2£(pound) da attım. Her ay paraları sayıyor ve seviniyordum. Güzel bir günde eşim bir hediyeyle geldi; para sayan kumbarayla. O da bozuk paraları biriktirme fikrime profesyonellik katmış oldu. 6 aydan fazla süredir biriktirdiğim bozuk paralar şu anda 100£'u aştı. Evde çok biriktirmeden hesabıma yatırdım bu paraları. Diyeceğim o ki; ummadık taş baş yararmış. İlk zamanlar belki dayanamayacaksınız. O 20 lirayı gördüğünüzde hemen bir pizza siparişi vermek isteyeceksiniz. Ama, yapmayın! Pizza siparişini gene verin ama oradan gelen bozuk paraları da kumbaranıza ekleyin. Şunu da belirteyim yeri gelmişken, İngiltere'de 1 penny eksik olunca da bir şey almazsınız. Tasarruflu günler dilerim, iktisat en büyük zenginliktir.


Akıllı Kumbara